Bakara Suresi 16. âyet

اُولٰٓئِكَ الَّذٖينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدٰى فَمَا رَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُوا مُهْتَدٖينَ

Yani “Onlar, hidayeti verip dalaleti satın alan bir takım kafasızlardır ki ticaretlerinden bir fayda göremedikleri gibi, o zarardan kurtulmak için yol da bulamıyorlar.”

Bu âyetin mâkabliyle cihet-i irtibatı:

Evet bu âyet geçen tafsillere bir fezleke, bir hülâsadır. Ve o tafsilleri yüksek ve müessir bir üslup ile tasvir etmiştir. Lâkin muhataplarının saff-ı evvel ve tabaka-i ûlâsındakiler kışın Yemen cihetine, yazın da Şam cihetlerine gidip yaptıkları ticaretin kâr ve zararını, lezzet ve elemini gördüklerinden tasvir için ticaret üslubu intihab edilmiştir. Şöyle ki:

Nev-i beşerin dünyaya gönderilmesi daimî bir tavattun için değildir. Ancak sermayesi olan istidat ve kabiliyetlerini tenmiye ve inkişaf ettirmek üzere ticaret için gelmiştir. Fakat münafıklar bu ticaretlerinde sermayelerini batırıp, âleme rezil oldular.

Sonra bu âyetin cümleleri arasında cihet-i nazım ve intizam:

Evet bu âyetin cümleleri arasında ticaret üsluplarındaki tertipler gibi gayet fıtrî, selis, muntazam bir tertib vardır. Şöyle ki:

Bir tüccara yüksek bir sermaye verilir. O da o sermaye ile zararlı, zehirli şeyleri alır satarsa sonunda alışverişinden ne bir fayda görür ve ne bir kâr görür. Bilakis hasaret içinde boğulmakla, kaçmak için yolu da kaybeder. İşte münafıkların da yaptıkları muamele aynen buna benziyor.

Sonra mezkûr âyetteki cümlelerin heyetleri ise:

اُولٰٓئِكَ kelimesi, uzaklarda bulunan şeyleri ihzar ederek mahsûs ve meşhud olarak göstermek için kullanılan bir işaret âletidir.

Sual: Münafıkların اُولٰٓئِكَ ile ihzarlarında ne fayda vardır?

Cevap: Onların mezkûr cinayetlerini işiten sâmi’in kalbinde hasıl olan nefret ve adavet, öyle bir dereceye bâliğ olmuş ki onları göz ile göreceği ve yüzlerine tüküreceği gelir ki yüzlerine tükürmekle kalbi rahat olsun. İşte bunun için onlar اُولٰٓئِكَ dürbünü ile ihzar edilmişlerdir ki sâmi’ yüzlerine tükürsün.

Sual: Münafıkların mahsûs ve meşhud olmadıkları halde اُولٰٓئِكَ ile mahsûs olarak gösterilmeleri ne suretle olur? Ve ne gibi bir faydası vardır?

Cevap: Münafıkların mezkûr cinayet ve acib sıfatlar ile ittisafları, onları öyle tecessüm ettirmiştir ki hayalce mahsûs ve meşhud ve hazır görünmektedirler. Ve şu mahsûsiyetlerinden onlara isnad edilen hükmün illeti de anlaşılır. Evet hidayeti verip, dalaleti almak gibi bir hükme elbette bir illet ve bir sebep lâzımdır. O illet ise onların sebkat eden cinayet ve sıfatlarıdır. İşte Kur’an-ı Kerim onları, o sıfatlar ile muttasıf olarak اُولٰٓئِكَ ile ihzar etmiştir ki bu âyette onlara yükletilen hükmün illet ve sebebi, sâmi’ce malûm olsun.

Sual: Uzaklık cihetini de ifade eden اُولٰٓئِكَ ile münafıkları uzak göstermekten maksat nedir?

Cevap: Onların tarîk-i haktan uzaklaşmalarına ve bir daha doğru yola rücûları mümkün olmadığına işarettir. Çünkü gitmek, onların elinde ise gelmek, onların elinde değildir.

Yeni in’ikad ve teşekkül etmeye başlayan hakikatler hakkında kullanılan اَلَّذٖينَ unvanı, hidayeti satıp dalaleti almak gibi şu pis muamelenin –bir nevi ticaret olmakla– zamanın insanları için esaslı bir meslek olmaya başlamış olduğuna işarettir.

اِشْتَرَوُا unvanı ise münafıkların “Hidayeti terk, dalaleti aldığımız, fıtratımızın iktizasıdır, ihtiyarımız ile değildir.” diye yapacakları mazeretin reddine işarettir. Evet sanki Kur’an-ı Kerim onlara diyor ki:

“Cenab-ı Hak re’sü’l-mal olarak size uzun bir ömür vermiştir. Ve ruhlarınızda da kemalât istidadını bırakmıştır. Ve hidayet-i fıtriyenin çekirdeği de vicdanınızda dikilmiştir ki saadeti alasınız. Halbuki saadete bedel, lezaiz-i fâniye ve menafi-i dünyeviyeyi alıyorsunuz. Demek sû-i ihtiyarınız ile dalalet mesleğini, hidayet mesleğine ihtiyar ve tercih etmekle hidayet-i fıtriyenizi ifsad ve re’sü’l-malınızı da zayi etmişsiniz.”

اَلضَّلَالَةَ بِالْهُدٰى Münafıkların iki hüsrana maruz kaldıklarına işarettir. Birisi: Dalalet hüsranıdır. İkincisi: Hidayet gibi büyük bir nimeti kaybetmektir.

فَمَا رَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ Yani “Ticaretlerinin kârı olmadı.”

Sual: Münafıkların bu ticaretlerinde re’sü’l-mal da zayi olduğu halde, yalnız kârın olmamasından bahsedilmesi neye işarettir?

Cevap: Akıllı bir tüccarın kârı olmayan bir alışverişe girişmemesi lâzım olduğuna, kârı olmamasıyla beraber re’sü’l-malın da ziya’ ihtimali olan ticaretlere girişmemesi elzem ve evlâ olduğuna işarettir.

Sual: Ribh fiili hakikaten münafıkların fiili olduğu halde, bu cümlede ticarete isnad edilmiş olduğu neye işarettir?

Cevap: Onların bu ticaretlerinde, ne eczasında ve ne ahvalinde ve ne vesaitinde ne cüz’î ve ne küllî bir fayda bulunmadığına işarettir. Evet bazı ticaretlerde matlub kâr olmasa da ahvalinde veya vesaitinde az çok bir fayda olabilir. Bu ticaret ise şerr-i mahzdır, faydalardan mahrum bir zarardır.

وَمَا كَانُوا مُهْتَدٖينَ Yani “Re’sü’l-mallarını zayi etmekle hüsrana maruz kaldıkları gibi yollarını da kaybetmişlerdir.” Bu cümlede surenin başındaki هُدًى لِلْمُتَّقٖينَ cümlesine gizli bir remiz vardır ki Kur’an-ı Kerim, hidayeti vermemiş değildir. Hidayeti vermiş de bunlar kabul etmemişlerdir.

***

Loading